Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2018, Mukaddime
…
22 pages
1 file
Osmanlı/İslam şehir unsurları içinde cami, pazar ve hamam üç temel mekânı oluşturmaktadır. Şehir hinterlandından getirilen ürünlerin değişiminin sağlandığı pazar yerleri, temizlik için hamam ve cuma namazı kılınan caminin etrafında oluşan şehirlere daha sonra başka unsurlar eklenmişse de bu üç temel mekân/yapı şehrin mahalleler dışındaki temel mekânları olma özelliklerini korumuşlardır. Ticari mekânlar toprağa bağlı olamayan üretim malları ve diğer ürünlerin pazarlandığı ve bir yerleşim biriminin şehir sayılabilmesinin en önemli unsurlarının başında gelmektedir. Bu çalışmada klasik Osmanlı/İslam şehir özelliklerini içinde barındıran Siverek şehrinin ticari mekânları olan pazar yerleri, çarşılar ve hanlar 19. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen Siverek Şer’iye Sicillerindeki veriler ışığında ortaya konmuştur.
19. YÜZYILIN SONLARINDA SİVEREK’TE KOLERA SALGINI VE ALINAN TEDBİRLER, 2022
Siverek, antik çağlardan itibaren önemli bir merkez olmakla beraber 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar fizikî alan ve demografik özellikleri bakımından statik bir görüntü arz etmekteydi. Siverek’in bu döneme kadar en önemli özelliği Halep-Diyarbekir-Erzurum yolunu takip eden ticari güzergâh üzerinde bulunmasıydı. Ancak 1820’lerden itibaren güneydeki urban aşiretlerinin çöl güzergâhı üzerinden cereyan eden Halep-Bağdat ticaretini sekteye uğratmaları ve kervanların bir daha bulunamamak üzere kaybolmaları bu güzergâhtaki ticaretin de kuzeydeki Birecik-Siverek-Diyarbekir-Musul yolunu takip eden ve Bağdat’a devam eden “Sultan Târiki” adı verilen güzergâha kaymasına neden oldu. Diğer taraftan 1850’lerden itibaren buharlı gemilerin daha fazla kullanılmasıyla İskenderun Limanı’nın Avrupa ve Asya arasındaki en önemli ticari limanlardan birisi olması Siverek’in ticari yol olarak önemini daha da artırdı. Böylece Siverek, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Suriye, Anadolu ve Irak bölgeleri arasındaki ticari faaliyetlerin en önemli kavşak noktalarından birisi haline geldi. Bu ticari hareketlilik kısa sürede Siverek’te çok canlı bir sosyal ve ekonomik hayatı da beraberinde getirdi. Öte yandan çok uzak coğrafyalar arasında cereyan eden ticaret yollarının üzerinde konumlanmak kentte refahı artırırken bazı olumsuzlukları da beraberinde getiriyordu. Bu olumsuzluklardan en önemlisi ise bu yollar boyunca sık sık meydana gelen salgın hastalıklardı. Ticari öneminin artmasıyla beraber Siverek’te özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında çok sayıda salgın hastalık meydana geldi. Bu hastalıkların başında kolera gelmektedir. İlk defa 1822 yılında ticaret yolları vasıtasıyla Osmanlı Devleti topraklarına ulaşan kolera mikrobu 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Anadolu’daki varlığını korudu. Hastalığın yayılmasında ticari güzergâhların önemini iyi kavramış olan Osmanlı Devleti, ticari canlılığı korumak ve hastalığın Anadolu içlerine yayılmasını engellemek noktasında Siverek ve diğer ticari güzergâh üzerinde bulunan kentlerde daha sıkı önlemler almaktaydı. Bu önlemler daha ziyade hastalığın Anadolu içlerine nihayetinde de imparatorluğun başkentine sirayetini engellemeye dönük olarak icra edilen karantinalar kurulması ve kordon uygulamalarıdır. Bu açıdan Siverek, devlet tarafından Anadolu’ya açılan kapı önünde bir merkez olarak kabul edilmiş ve en fazla önlem alınan yerlerden birisi olmuştur. Bu çalışmada 19. yüzyılın ikinci yarısında Siverek’te meydana gelen kolera salgınlarının ortaya çıkışları ve etkileri başta Osmanlı Arşivi vesikaları olmak üzere yerel kaynaklar, yabancı devlet raporları, seyahatnameler ve ilgili literatür ışığında ortaya konulacaktır. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin tasavvurunda bulaşıcı hastalıklar açısından Siverek’in önemi ve çözüm pratikleri incelenecektir.
Anemon Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2019
Sivas 1845 yılı Temettüat Defterleri kayıtlarına göre çoğunlukla Türk, Ermeni, Rum ve Kıpti nüfusuna sahiptir. Bu unsurların Müslüman ve Hıristiyan oldukları bilinmektedir. Mesleklerinden Müslüman ve Hıristiyan din adamı oldukları anlaşılan kimseler kayıtlıdır. Sivas'ta ikamet edenlerden yetişkin erkeklerin esnaf, zanaatkâr veya çiftçi oldukları, çocukların ise çıraklığa verildikleri ve ücretleri olduğu tespit edilmiştir. Gayrimüslimlerin tamamının zanaatkâr veya esnaf oldukları, çiftçilik ve hayvancılık ile uğraşanların yok denecek kadar az olduğu tespit edilmiştir. Askerlikle alakalı olanların tamamı Müslümandır. Ziraat ile uğraşanların çoğu aynı zamanda arabacılık yapmaktadır. Çiftçilik yapanlar daha çok buğday, arpa, fiğ ekmektedir. Sadece Gökçe Bostan Mahallesi'nde ikamet eden bazı çiftçilerin bu ürünlerin yanı sıra, tütün, afyon, susam ve börülce de ektikleri tespit edilmiştir.
Çizgi Kitabevi, 2022
Seyyahların İzinde Türkistan, 2019
Çukurova özellikle Amerikan iç savaşı ile birlikte Avrupa’nın pamuk ihtiyacını Mısır’la birlikte karşılayan bölgelerden biri idi. Bu arada yörenin karmaşık bir beşeri sermayesi vardı. Mevsimlik işçinin Anadolu’da en yoğun olduğu bölgeydi. Ayrıca 20. yüzyılın ilk çeyreğinde siyasal gelişmeler nedeniyle yöre beşerî yapısı, nüfus dokusu köklü dönüşümlere uğradı.
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2021
Ayhan YALÇIN Öz Silifke, 12. ve 13. yüzyıllarda yaşanan siyasi kargaşalarla büyük ölçüde kale yerleşimi haline geldi. 16. yüzyılda Osmanlı egemenliğinde İçel sancağı merkezi olmasıyla birlikte kale yanında aşağı ovada da antik şehir harabeleri üzerinde yeniden küçük bir köy boyutunda yerleşim canlandı. Kıbrıs'ın fethedilmesi sürecinde ve özellikle fetih sonrasında Silifke'ye çok miktarda insan gelip gitmeye başladı. Artan nüfus ve insan trafiği ve sancak merkezi haline gelmesi ile Silifke, kasabaya dönüşmeye başladı. 17. yüzyılda aşağı yerleşim büyük sayılabilecek bir Osmanlı kasabasına dönüşürken yaşanan Celâli isyanları ve 18. yüzyılda âyan isyanları sonrasında yeniden küçülüp köye dönüştü. 19. yüzyılın ilk yarısında nüfusu, ekonomik faaliyetlerinin karakteri bakımından köy niteliğini sürdürdü. Tanzimat reformları ve İmparatorluğun dış dünyayla artan ticari ilişkileri bağlamında sahil yerleşimi ve iç bölgelerle ikincil düzeyde de olsa ulaşım kavşağı olması sayesinde büyük ölçüde değişime uğradı. 1870 ve sonrasında İçel sancağı yeniden yönetim merkezi hâline geldi. 19. yüzyıl sonlarında, çevredeki diğer kasabalara göre kentleşme, kamu yatırımları, ticaret ve ticarileşen tarım gibi alanlarda farklılaştı. Bu bağlamda, Konya-Silifke ve Mersin-Silifke arasında şose yollar, köprüler inşa edildi. Yönetimdeki değişiklik, kentleşen Silifke'de yeni ve büyük kamu binaları, çeşmeler, ibadethaneler yapıldı. Konya'dan başlayarak Silifke'ye nakledilen tarım, hayvancılık ürünleri ağırlıklı ihracat ve yarı mamul, mamul nitelikli ithalat gelişti. Sonuçta, 19. yüzyılın son yıllarında kentli karakterli bir nüfus meydana gelmeye başladı. Kentli yaşamın bir sonucu olarak çok katlı, çok odalı ve kiremit çatılı konak tipi yapılar inşa edildi. Ancak, yine 19. yüzyıl sonlarında Adana-Mersin tren yolunun açılması Silifke'nin büyümesi ve gelişmesini durdurdu. Silifke 20. yüzyıla girerken gerilemeye bile başladı. Bu çalışma ile Osmanlı idaresine geçiş sürecinde Silifke'nin idari, iktisadi, kentsel manalarda hangi nedenlerle ne tür bir değişim süreci yaşadığı belgelenmeye çalışılmıştır. Silifke'nin söz konusu alanlarda yaşadığı değişim süreci, ağırlıklı olarak Osmanlı merkezi ile yerel resmî birimler arasındaki yazışmalardan oluşan belgelerle yerel resmî yayınlar (vilayet salnameleri) ve gezginlerin gözlemlerinden aktarımlarla ortaya konulmak istenmiştir.
Uluslararası Bütün Yönleriyle Çorum Sempozyumu(28 - 30 Nisan 2016) Bildirileri, 2016
Özet Tanzimat yeniliklerinin ağırlık noktasını Osmanlı toplumunda sosyal ve iktisadi eşitliğin sağlanması oluşturmaktaydı. Geniş bir zemine yayılması planlanan yeniden yapılanmanın istenilen neticeleri vermesi için başta ülkenin mevcut sosyo-ekonomik durumunun tespit edilmesi gerekiyordu. Bu maksatla 1840 yılı başında Muhassıllık Kurumu teşkil edilmiştir. 1840-1842 yılları arasında varlığını sürdürmüş olan Muhassıllık Kurumu Osmanlı Devleti'nin vergi hanesi, arazi, hayvanat, emlak ve gelir durumunu tespit etmek maksadıyla sayımlara başlamıştır. Muhassıllığın kaldırılmasından sonra da 1844-1845 yıllarında Temettüat sayımlarına devam edilmiştir. 1840-1845 yılları arasını kapsayan bu sayımlarda elde edilen veriler Osmanlı tarihinin en kapsamlı varidat kayıtları sayılabilecek olan Temettüat defterine kayıt edilmiştir. Bu kayıtlar sayesinde devletin sosyal ve ekonomik yaşamına dair detaylı bilgilere ulaşmak mümkün olmaktadır. Temettüat sayımları kapsamında Çorum Sancağının varidatının yazımı 1844-1845 yıllarında gerçekleştirilmiştir. Sayımların kaydedildiği Temettüat defterlerine göre 19. yüzyılın ortalarında Çorum'da 42 mahallede kayıtlı yaklaşık 2 bin hanede yaklaşık on bin kişilik nüfus yaşamaktadır. Çalışmamızda, Temettüat defterlerinden faydalanmak suretiyle, Çorum'un demografik ve ekonomik durumunu ortaya koymayı hedefliyoruz. Neticede; Çorum'daki nüfus miktarı, nüfusun meslekî yapılanması, hane reislerinin isimleri, yıllık gelir, gider ve devlete ödedikleri vergi miktarları, sahip oldukları emlak, arazi ve hayvanatın miktarı tespit edilmiş olacaktır. Abstract The focus of the political reforms made in the Ottoman State in 1839, theTanzimat, was to achieve social and economic equality in the society. In order to obtain the desired results of the reconstruction which was planned to be far-reaching, it was necessary first to determine the present socioeconomic condition of the country. To this end, Muhassıllık-the Office of Tax Collection-was established. This Office which served between 1840 and 1842 recorded the taxes, lands, the number of animals, estates, and incomes of the people. After the abolition of Muhassıllık, recording was continued between 1840 and 1845. The data obtained from the records made from 1840 and 1845 were recorded in Temettüat Books, Registry Books, which could be considered to be the most comprehensive registers of revenues of the Ottoman History. Thanks to these records, it is possible to obtain detailed information about social and economic life of the state. In the scope of these records, the recording of the revenues of the Çorum Sanjak was performed between 1844 and 1845. According to these registry books, during the mid 19th century approximately ten thousand people lived in nearly two thousand houses in forty two neigbourhoods in Çorum. This study, drawing on the Registry Books, aims to determine the demographic and economic condition of Çorum. As a result of this study , the population of Çorum, the professions practiced there, the names of the household heads, yearly incomes and expenses, the amounts of tax they paid to the state, the estates, lands, and animals they owned will be determined.
2017
Bu calismada, vakfin tanimi ve tarihi sureci hakkinda kisa bilgi verildikten sonra Osmanli doneminde vakiflarin onemli bir kismini teskil eden kulliyelerin, sehirlerin fiziki yapisi uzerindeki etkisi incelenmistir. Osmanli sehir kimliginin temelleri, kulliye sistemleri ile atilmistir. Sirasiyla Osmanli Devleti’ne baskentlik yapan Bursa, Edirne ve Istanbul, padisahlarin insa ettirdikleri kulliyelerle Osmanli sehrine donusturulurken yeni fethedilen bos yerler de kulliyeler ve diger vakif yapilariyla koy, kasaba, sehir ve mahalle gibi yerlesim birimleri haline getirilmislerdir.
Turkish Studies-Social Sciences, 2020
After the proclamation of the Tanzimat Edict in the 19 th century, the Ottoman Empire tried to bring about a fair tax collection system. To achieve this aim, temettuat countings were conducted in several states. The data recorded in the temettuat registers are notable from a social and economic point of view. These registers, in addition to offering financial data, are important for providing useful information about the demographic structure, cultivated lands, animal husbandry and taxpayers. As a matter of fact, the temettuat countings carried out in Vize, a town in Kırklareli, in the 19 th century clearly show how the new economic reforms of the Tanzimat were reflected in socioeconomic life in the region. In this study, six temettuat registers of countings carried out in 1845 in the central neighbourhoods of Vize in the Rumeli region are examined. As is well known, the countings in the Ottoman Empire were mostly carried out on a religious basis. This practice can also be observed in the Vize temettuat registers. In the light of these records, Muslim and non-Muslim neighbourhoods were identified and the social and economic status of the communities belonging to two different religions was determined in the mid-19 th century. The economic system of the Ottoman Empire was based on agriculture and animal husbandry. The fact that the vast majority of households in the Vize temettuat registers make their living by farming proves that the situation was no different in Vize, a small Thracian town. As for the demographic structure of the town, it is estimated that almost half of the population was Muslim and the other half was non-Muslim. As it is understood from the occupation records in the Vize temettuat registers, in addition to farming, Muslims were mostly engaged in leather tanning while non-Muslims were mostly engaged in carpentry. For this reason, it can be deduced that the sub-branches of animal husbandry and forestry are important sources of income in Vize. There are twenty-five different types of occupations recorded in Muslim neighbourhoods while twenty-one different types of occupations were recorded for non-Muslims. Using the data obtained from the temettuat registers, this study provides information about the occupations in which both the Muslim and non-Muslim populations engage, the amount of the agricultural land they owned, the kinds and quantities of the crops they grew. The study also reveals the social and economic status of the Muslim and non-Muslim communities in the middle of the 19 th century by tracing the records on the amount of income these people earned and the taxes they paid.
Giriş
Ticari mekânlar şehirlerde sosyal hareketlilik, iletişim ve her türlü toplumsal ilişkinin sahnelendiği yerlerdir. Bir şehrin ticari potansiyeli ve hareketliliği ile bu faaliyetlerin şehir mekânına yansıma biçim ve derecesi, bölgeler arası ticaret yollarına yakın veya uzak olması ile yakından ilgilidir. Şehirlerarası ve uluslararası ticari güzergâhlar, üzerinden geçtikleri şehirlerin nüfus ve mekân sınırlarını etkilemektedir. Karacadağ, Güneydoğu Torosların etekleri, Fırat Nehri ve Osmanlı belgelerinde "çöl ağzı" denen (BOA.A.MKT.UM.394/95) Viranşehir ve Suriye'ye açılan geniş bir ova ile şekillenen fizikî coğrafyası; Siverek'in Fırat ve Dicle nehirlerine bağlantılı geniş ticaret yollarına kavuşmasını engellemiştir. Karacadağ'ın çok zor şartlarda aşılabilen Erzurum-Diyarbakır-Halep yolu hariç, şehrin dışarıya bağlanabilecek başka ticaret yolu ve geçiş güzergâhı bulunmamaktadır. Bu coğrafi konum, Siverek'in büyük şehirlerin ticaret ağları ile irtibatını keserek, şehrin mekân ve nüfus büyüklüğünün belli bir oranın üzerine çıkmasını engellemiştir. Siverek'in dışarı ile irtibatını sağlayan ve güneyden gelerek Karacadağ'ı aşıp daha doğuya giden ve Siverek'i, Erzurum-Halep yol güzergâhının önemli istasyonlarından biri haline getirmesine imkân sağlayan bu yoldur. Siverek'ten geçen bu yol ağı, Osmanlı döneminde kervanların dinlenme ve güvenlikleri için bir istasyon görevi görürken, Osmanlı'dan önce de orduların bölgeden geçebilecekleri en önemli geçiş güzergâhı olmuştur. Fırat ile Dicle nehirleri arasında kalan ve geçmişte Demirci Yolu (Köroğlu, 1993: 69) da denen, bugünkü isimlendirme ile Urfa-Siverek-Diyarbakır'dan geçen bu yol, pek çok ordu ve ticaret kervanı tarafından kullanılmıştır. Diyarbakır'dan gelen yol güzergâhı, Karacadağ-Haçgöz-Elmalı-Cullap-Edene-Urfa-Halep yolunu takip etmektedir (Çelik, 2005: 15).
Kanuni Sultan Süleyman da bu güzergâhı takip ederek Diyarbakır istikametinden gelip, Karacadağ'ı geçmiş ve Halep'e ulaşmıştır. Matrakçı Nasuh, "Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han" adlı eserinde, Sultan Süleyman'ın sefer dönüşünde Diyarbakır'dan Karacadağ üzerinden Siverek'in ova ile birleşen Kocagöz (Haçgöz) 1 menziline uğrayarak oradan Urfa'nın Akziyaret mevkisine yakın Elmalı ve daha sonra Cullab yerleşimleri üzerinden Halep'e ulaştığını belirtmektedir. 2 Siverek ile Halep arasındaki ticaret ve kervan yolu, eski çağlardan beri aynı güzergâh üzerinden yapılmaktadır. Bu güzergâh ve ulaşım ağı Siverek'in şehir olarak konum ve önemini bir derece korumasını sağlamıştır. Nitekim elimizdeki arşiv belgeleri ve şer'iye sicillerindeki kayıtlara göre 19. yüzyılın sonlarına kadar İran-Erzurum-Diyarbakır üzerinden Siverek'e ulaşan tüccarlar, burada konaklama ve mal değişimi yaparak Suriye tarafına özelikle Halep ve Musul'a varmaktadırlar. 1890'larda bu güzergâhtan geçen Alman diplomat-oryantalist Maxvon Oppenheim yol üzerindeki konaklama yerleri ile hanların fotoğraflarını yayımlamıştır (Demirbağ, 2013: 37). Siverek'in üzerinde bulunduğu coğrafyanın müsaade ettiği alternatifsiz bu tek yol, şehri yüzyıllarca aynı büyüklükte, durağan bir hale getirmiştir. Şehir, bağlantılı olduğu başka yol ağı olmadığından, ticari ve ekonomik olarak gelişememiş, belirli bir nüfusu aşamamıştır. Bu durum şehirdeki ticari ve sivil yapılara da tesir ederek şehir mekânının belli bir sınırda kalmasını sağlamıştır. Söz konusu ticaret yolu şehrin belirli bir büyüklükte kalmasına sebep olurken aynı zamanda küçük bir kasaba ve belli bir nüfusa rağmen bir Osmanlı/İslam şehrinde bulunması gereken tüm ticari mekân ve kurumları bünyesinde barındırabilmiştir.
Siverek Çarşısının büyük bir yangından sonra tekrar aynı mekânda yeniden benzer bir yapıda kurulması, şehirdeki sosyal durağanlık ve bu durağanlığın mekâna yansıması açısından ilginç bir örnektir. İlhan Tekeli'ye göre (2007: 55), "bir kentin dış ilişkileri değişmedikçe, üretim biçimi ve teknolojide gelişmeler olmadıkça kentin mekânsal çerçevesi büyük ölçüde sabit kalmaktadır." Bu durum "toplumsal yapıdaki durağanlığın şehrin fiziksel gelişmesinde de aynen izlenebileceğini" (Aktüre, 1975: 124) ortaya koymaktadır. Burası günümüzde de aynı isimle anılan dar sokakları ve labirent gibi yapısı ile orijinalliğini koruyan bir çarşı konumundadır 3 . Bu çerçevede, bu makalede, Siverek'te bedesten, iş kollarına göre bölümlenmiş çarşılar ve özellikle ticaretin yoğunlaştığı hanlar incelenecektir.
B edesten
Bedesten, Osmanlı şehrinde çarşının etrafında kurulup yayıldığı alanın merkezinde yer alan, kapalı yapı anlamında kullanılmıştır. Bezzâzistan veya bezistan kelimelerinden Türkçeleştiği ileri sürülmektedir. Bez ve bez ürünlerinin, kumaş ve diğer tekstil malzemelerinin satıldığı dükkânların bulunduğu üstü kapalı alanlara bedesten denmiştir (Eyice, 1992: 302;Pakalın, 1983: 191). Bedestenler, büyük ticari faaliyete sahip şehirlerin ticaret mekânlarında ve çarşı merkezlerinde, tüccar ve esnaflar ile zenginlerin kıymetli mallarının ve saklanması gereken defter ve evrakları ile paralarının saklandığı bir çeşit banka kasaları görevini yapmışlardır. Bu binalar çarşının merkezinde kâgir yapılı, üstü kubbeli ve kapıları olan yapılardır. Şehirlerde birçok han olduğu halde, her şehirde sadece bir bedesten olduğu ileri sürülmüşse de (Eyice, 1992: 303) bazı şehirlerde bedesten olmadığı gibi, bazılarında da iki bedesten olduğu belirtilmiştir. Çarşıların bir nevî çekirdeği durumunda olan bedestenler, ticari faaliyetlerin en yoğun olduğu yerlerde kurulmuşlardır (Ergenç, 2012: 35). Dükkânlar bu merkezin etrafında ya da ona bitişik ve önleri dışarıya bakan şekilde çoğunlukla da karşılıklı iki sıra halinde dizilerek çarşı veya arastaları meydana getirmişlerdir. Bazı şehirlerde birbirine bakan iki sıra halinde ve üstü kapalı dükkânlar dizisine de bedesten denmiştir (Eyice, 1992: 305). Siverek'teki bedesten bu tür yapıya benzemektedir.
Siverek Şeri'ye Sicillerinde, eski bedesten ve yeni bedesten tabir edilen bedestenlerden açıkça söz edilmektedir. Belgelerde sık sık "yeni bedesten" ve "eski bedesten" (S.Ş.S. 440,S.121,S:138,No: 969) tabirlerinin kullanılması, satılan iş yerleri ve dükkânların tapu tarifleri yapılırken eski bedesten veya yeni bedestenin sağında, solunda, bitişiğinde, içinde vaki' gibi tarifler, Osmanlı klasik şehirlerinde bedesten olarak tanımlanan ticari yapının mimari özelliğine uymasa da Siverek'te bedesten denen ticari mekânların varlığını göstermektedir. Faroqhi, (2004: 32) Ankara, Kayseri ve Sivas şehirlerinde de eski ve yeni bedestenlerden bahsedildiğini ve buralarda en azından üstü kapalı çarşı görevi gören iki yapı olabileceğini ileri sürmektedir. Siverek'te de eski ve yeni bedestenden bahsedildiğine göre, en azından merkez çarşıda bedesten tabir edilen bir dükkânlar kümesi ve yapının varlığı ortaya çıkmaktadır.
Siverek çarşısında bedesten olarak şer'iye sicillerinde adı geçen yapının boyutu, şekli ve mimarisinin nasıl olduğu şimdilik tam olarak tespit edilememiştir. Bir satış hüccetinde Siverek Eski Bedesteni'nde tekstil ürünlerinin satıldığı, ailece kumaş ve tekstil (bez) işi ile uğraşan Derkenezli Abdullah Efendi'nin malvarlığı sayılırken anlaşılmaktadır. Derkenezli Abdullah Efendi'nin mal varlığı içinde, "Eski bedestende bir dükkânda nısıf hissesi, 1500 kuruşluk abacı dükkânı ve Bezzâzlar Çarşısında 6150 kuruşluk bezzâz dükkânı" bulunduğu (S.Ş.S.445, S:13 No: 28) kaydı düşülmüştür. Siverek Bedesteni belgelerde; "Siverek Çarşusunda Eski Bedesten demekle maruf nam bedestenin şimale müteveccih kapusundan içeriye girildikde sağ tarafta üçüncü dükkânın…" (S.Ş.S.440,S:139,No: 975) şeklinde tarif edilmektedir. Burada bedestenin kuzeye bakan bir kapısı olduğu anlaşılmaktadır. Bir başka belgede, vakfedilen bir dükkânın yeri tarif edilirken, adı geçen dükkânın, bedestenin bitişiğinde 4 olduğuna işaret edilmektedir. Belgelerdeki bu ifadelerden Siverek'te bedestenin içinde çok sayıda dükkân olduğu çıkarılabilir 5 . Ayrıca buradaki dükkânların 1291/1874 yılından önce kadastro çalışmalarının da yapıldığı, (S.Ş.S.440,S:127,No: 911) dükkânların numaralandırıldığı ve numaraların tek sayılar bir tarafa, çift sayıların diğer tarafa verildiği, karşılıklı iki sıra dükkân şeklinde dizildiği anlaşılıyor. Bir taraftaki dükkânlara 5-7-9-11 şeklinde tek rakamlı 4 "Siverek çarşusunda vaki'kıbleten ve garben Bedesten ile Camii Kebirin vakıf dükkânı ve şimalen ve şarken tarikıâm ile mahdud iki bab dükkânın nısf hisse-i şayi'ası ile Berber Kuyusu arkasında vaki'garben Berberler Kuyusuna maşrut vakıf dükkânları" (S.Ş.S.445,S.135,No:109).
5
"…Sûk-ı Sultani'de vaki' Eski Bedesten demekle maruf nam bedestende vaki' emlâk kalemince esas defterinde adedi umumi-i emlâkin 2448 ve 49 ve 50 ve 51 ve 52 ve 53 ve 54 ve 56 ve 57 ve 58 ve 60 ve 66 ve 68 ve 69 ve 70 ve 71. numrolarında ve mevki-i mezkûrenin 5, 7, 11,13 ve yine 4,8,10,14,16,28,32,34,36,38, rakamlarında ale'l-icmal cem'an on beş babdekkâkin ve bir bab mağazada olan nısf hisse-i şayi'amın nısfiyeti yani kaffe-i hıssesın rub'ını tarafeynin icab ve kabulu havi şurut-u müfsideden ari bey'i bati sahih-i şer'i ile 5620 kuruşa mumaileyh Hacı Ahmet Efendiye safka-i vahide ile şayi'aten bey' ve temlik ve teslim eyledikde ol dahi…" No: 969). numaralar, karşısındaki dükkânlara da 4,8,10,12,14, vb. çift rakamlı numaralar verilmiştir (S.Ş.S.440,S: 138,No: 969
Mecma'-ı Nâs: Sük-ı Sultani
Tarım dışı faaliyetlerden elde edilen mamuller (daha çok el sanatları) ve tarımsal ürünlerin satış ve mübadelesinin yapıldığı mekânlar pazar olarak adlandırılmıştır. Şehir tanımlamalarında pazar önemli bir öge olarak yer almıştır. "Cuma kılınır bazar durur yer" lere şehir denmiştir. Şehrin mekânsal dokusundaki ticari alan ve yapıların başında çarşı ve pazarlar gelir. Dayanıklı tüketim maddeleri ve sanat (zanaat) ürünlerinin sergilendiği dükkân kümelerine çarşı ismi verilirken; ticaret amaçlı kullanılan meydan, alan ve hanlara da pazar veya pazar yeri denmiştir (Kuban, 1968:71). Gerek Batı, gerekse İslam şehirleri tanımlanırken pazarlar, şehirlerin temel unsurları arasında sayılmıştır (Weber, 2012:109;Osman, 1978:48-51). İslam şehirlerinin üç önemli unsuru arasında cami ve hamam ile beraber çarşı ve pazar da bulunmaktadır. Osmanlı şehir sisteminde her şehrin kendine özgü farklı fizikî ve iklim şartları olmakla beraber; cami, hamam, çarşı ve çarşının merkezini ya da çekirdeğini oluşturan bedestenler bu şehirlerin temel yapıları olmuştur. Bedestenin hemen yakınında dışarıdan şehre gelen ticaret erbabının kalabileceği ve malların değişimini yapıp dinleneceği ticari ve sosyal yapılar olan hanlar, onların hemen yanında dinlenme ve sosyal aktivitelerin gerçekleştiği kahvehaneler ve berberler gibi hizmet alanları da yer almaktadır. (S.Ş.S. 438 S:14,No:29). Günümüzde Şehir Çayı'nın üstü kapanmış durumdadır. Ancak kalenin dibindeki Abdal Ağa Hamamı ile Cıncıklı Hamamları kısmen de olsa sağlam olarak varlıkları muhafaza edildiği için şehrin ve çarşının koordinatlarını bunlara göre tespit etmek mümkündür.
Gerek şehirde üretilen zanaat ürünlerinin, gerekse kırsal alandan şehre getirilen tarım ürünlerin satış ve mübadelesinin yapıldığı çarşılar, aynı zamanda bölgeler arası uzun yol ticaretinin ana istasyonları konumunda olduklarından, buradaki faaliyetlerin belli bir düzen içinde yürümesi ve kanun ile düzenlenmesi gerekirdi. Nitekim Osmanlı şehirlerindeki çarşı ve pazarlarda sultanın kanunlarının titizlikle uygulanması için kadılar gözetiminde ihtisap kurumu oluşturulmuştur. İhtisap ağaları, daha geç tarihlerde ise müfettiş ve zaptiyeler çarşıda kanun ve nizama aykırı hareketleri derhal cezalandırılmışlardır 8 . Sultanın kanunlarının uygulandığı yer anlamında, her türlü ticari faaliyet ve alışverişlerde padişahın koyduğu kuralların geçerli olduğu çarşının genel adına Sûk-ı Sultani denmiştir (Ergenç, 2013: 170). Sûk-ı Sultani şehrin ticaret merkezi ve diğer çarşıların genel adıdır. Belgelerden hareketle şehrin mekânsal sınırları içinde kalan tüm çarşı ve pazarlar, Siverek Sûk-ı Sultani'si olarak ticari mekânların zihinlerdeki muhayyel büyük bir çarşısıdır denebilir (Ergenç, 2013: 171). Buna göre, sûk-ı sultani; sınırları fizikî olarak belirlenmiş bir çarşının değil, ahalinin zihin ve belleğindeki çarşının genel adıdır.
Ahalinin alım-satım ve ticari eylemleri yanında, diğer tüm sosyal aktivitelerinin gerçekleştiği ortak kamusal alan olarak Siverek'teki de Sûk-ı Sultani; sosyal bir panayır veya 'mecma'ı nas' biçiminde tabir olunan, ahalinin toplanma mekânı anlamında da kullanılmıştır. Belgelerde geçen "Rağabat-ı nas" tabiri ile bu sosyal mekânda, şehirdeki tüm ahalinin iletişimde olduğu görülmüş ve genel ilanların, satış duyurularının, müzayedelerin, tereke satışlarının, sosyal etkinlik veya devlet tarafından ahaliye duyurulması gereken emirnâmelerin burada "müdet-i medide münadi ile" duyurulması gerçekleşmiş ve herkesin duymuş olduğu varsayımıyla "rağabat-ı nas inkıta'ında" satışlar veya halka sunulan nesne hakkında herkesin bilgisine ulaşılmış olduğu kanaatine varılmıştır. Sûk-ı Sultani burada şehirdeki ahalinin haber alma merkezi işlevini de görmektedir. İnsanların camiden sonra, hatta dünyevi muamelelerde camiden daha fazla karşılaştıkları alan işte bu Sûk-ı Sultani denen muhayyel mekândır. Şehrin çarşısı diye adlandırılan ve sadece bir sokak veya caddedeki dükkanların değil, tüm çarşının kastedildiği Sûk-ı Sultaninin; Siverek'te ahali tarafından bilinmekte olduğu ve buranın canlı bir sosyal alan olarak kullanıldığı belgelerden anlaşılmaktadır.
Burada müzayedeler, emlâk ve taşınmaz satışları, terekelerin açık artırmaya sunulması ile beraber; vakıf ve yetim mallarının ucuza gitmemesi ve en yüksek fiyatla satılabilmesi için dellâllar tarafından herkesin tam olarak bilgilendirildiği kanaatine varılıncaya kadar nida edilmiştir. 9 Öyle görünüyor ki, çarşıda münadilere epey iş düşmüştür. 10 Dellâlbaşı (S.Ş.S.444,S:127,No:146) gözetiminde faaliyette bulunan, ticari muamelelerde aracı ve simsar görevini yapan pek çok dellâl 11 esnafının bulunması ve tereke kayıtlarında sık sık dellâliye ücretinin düşülmesi de (S.Ş.S.445,S:27,No:53) şehirde canlı bir ticari yaşamı ve 9 "…Berbatzâde Hacı Halil icare ile oturduğu bir bab dükkânı müddet-i medide münâdi ile sûk-ı sultanide …mahallerde nida ve bey'a arz olunduğu rağâbât-ı nas inkıta'ında mezbûr Hacı Mola Ahmet üzerine yedi bin yüz elli kuruş takrir edüp ziyade veren olmayup ve mablağı mezbur el yevm semeni misil idüğü…" (S.Ş.S.440, No:204). 10 "...malik olduğum kâffe-i emval ve eşya ve akarımın sûk-ı sultanide bey' ve esman-ı hâsılasının Ağa'yı mumaileyhe olan vereceğime…" (S.Ş.S.440, S:49). 11 Günümüzde tellal olarak kullanılan kelime Arapçada delalet eden yol gösteren (işaret levhası) anlamına gelirken, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde; "Herhangi bir şeyi veya olayı veya bir şeyin satılacağını halka duyurmak için çarşıda, pazarda yüksek sesle bağıran kimse, çağırtmaç" anlamına gelirken, alıcıya malların ve satıcıya fiyatların yolunu gösteren kişiler olarak tanımlanmışlardır (Becker, 1978:518 Tekstil üretimi ile şehirleşme arasındaki ilişkiyi irdeleyen Faroqhi, bir şehirde vergilendirilen boyahanenin varlığını; şehir olmanın kıstaslarından olan, çarşı ve cami ile beraber saymıştır. Buna göre şehir olmanın kıstasları, cami, pazar yeri ve tekstil üretiminin ana merkezi olan boyahanelerdir (Faroqhi, 2004:187).
13
Siverek çarşısında değişik adreslerdeki 15 "bab dükkânın nısıf hissesi" 15250 kuruşa satılmıştır. Bu durumda ortalama bir dükkânın fiyatı 2000 kuruş olarak hesaplanmıştır. "…on beş babdekkâkin ve bir bab mağazada olan nısf hisse-i şayi'ası tarafeynin icap ve kabulü havi şurut-u müfsideden ari, bati bey'isahih-i şer'i ile 15250 kuruş mezbur Mustafa Efendi şai'aten safka-i vahide ile bi'l-vesaya bey'" (S.Ş.S.440,S:127 No: 911) 14 "…Kasaba-i mezbûrun Bezzâzlar Çarşusunda vaki' bir bab bezzâz dükkânı mütevafay-i mezbûrun dâinleri marifeti ile Sûk-ı Sultanide müzâyede ile 6150 kuruşa bi'l-asale, bi'l-vekale ve bi'l-vesaya bey' olunmuştur." (S.Ş.S. 445,S:12,No: 19) Faroqhi, Anadolu şehirlerindeki tekstil imalatını ve bunu coğrafi dağılımını anlatırken, boyahaneler üzerinde durmuş, boyahanelerin şehrin ticari ve ekonomik hayatındaki önemini vurgulamıştır. Bu bağlamda imparatorluğun doğusundaki şehirlerin boyahanelerinden alınan vergilerin, Rum ve Karaman vilayetlerinkinden daha yüksek olabileceğini belirtmiştir. Boyahane vergisi olarak Ruha (Urfa) ve Harran'da 100.000 akçe, Harput ve çevresinden 80.000 akçe, Siverek ve yöresinden de 70.000 akçe vergi toplandığını belirtmektedir. 16.yüzyıl Anadolu'sunun en önemli tekstil üretim merkezleri arasında Siverek de sayılmış ve "Ruha, Harput, Siverek, Ayıntap (Gaziantep) ve yöresindeki üretimin Anadolu, Rum ve Karaman vilayetlerinden daha fazla" olduğu belirtilmiştir (Faroqhi, 2004:189 hammaddesini üreten Debbağlar Çarşısı, Cıncıklı Hamamı ile Abdal Ağa Hamamı'nın ortasından geçen Şehir Çayı'nın kenarında kurulmuştur. Zaten klasik Osmanlı şehrindeki meslekî mekân organizasyonunda çevreye kötü koku ve kirlilik veren meslekler şehrin merkezinden biraz dışarda; debbağlar ise daha çok su kenarlarında yapılanmışlardır (Ergenç, 2012: 39, Aktüre, 1975
Kuyumcular Çarşısı
Siverek'te gümüş ve altın işlemeciliği ile uğraşan pek çok esnaf vardır. Şer'iye sicillerinde altın ve gümüş eşyalar çeşitli davalara konu olmuştur. 21 Özellikle Siverek'e ait tereke ve miras listelerindeki eşyalar arasında altın ve gümüş işlemeli eşyaların fazla kullanılması ve ev eşyaları arasında çokça yer alması burada kuyumculuk sanatının ileri düzeyde olduğunun göstermektedir. 22 Siverek'te sadece çeşitli davalar nedeniyle mahkemeye kaydı düşen kuyumcuların sayısı bile burada kuyumculukla uğraşan geniş bir esnaf kitlesi olduğu göstermektedir. Siverek'te sadece gayrimüslimlerin gümüş ve 17 "Kavaf Çarşusunda yemenici dükkânı" (S.Ş.S.445,S:27,No:53).
18
"Meydanda Köşkerler Çarşusunda vaki' tarafları müfti …dükkânı ve Hüseyin Çeribaşı Camii şerifi vakıf dükkânı ve tarik-ı am ile mahdud üç bab köşker dükkânları rub' hisse" (S.Ş.S.445,S: 83,No:204).
19
"Saraçlar Çarşusunda vaki' bir taraftan kuyumcu Kesbar ve bir taraftan Fettahlı Hacı Yusuf Ağa ve bir taraftan Acem oğlu Hacı Hasan'ın mülk dükkânları ve bir taraftan tarik-ı am ile mahdud bir bab kalaycı dükkânı" (S.Ş.S.445,S:104,No:61).
20
"Yemeniciler Çarşusunda vaki' bir taraftan Gülabi Bey Cami-i'nin vakfı ve bir taraftan Paşazâde Bekir Efendi'nin kerimesi Râife'nin mülk dükkânı ve iki taraftan tarik-ı am ile mahdud bir bab zir zeminli Yemenici dükkânı" (S.Ş.S.445,S:104,No:61).
21
"Hasan Çelebi Mahallesi sâkinlerinden ve Ermeni Milleti'nden vefât eden Sara'nın Neccarlar Çarşusunda bir bab dükkân ile bir altın toka ve bir gümüş kemer Protestan Milleti'nden Karabit'ten alıverilmesi davası…" (S.Ş.S.445,S:110,No: 71).
22
Terekelerde tespit edilen altın ve gümüş eşyalardan bazıları şunlardır: Gümüşlü tabanca, gümüş sırlı nargile, gümüş sigara takımı, saat ma'a zincir, zincir gümüşlü, altın toka, gümüşlü tüfenk, gümüş kaplama kılıç, gümüşlü tabanca, gümüş çakmalı at ma'rekesi, gümüşlü sîne-bend, gümüşlü başlık, gümüş köstekli misali saat, gümüş zarf ma'a kahve takımı, gümüş buhurdânlık, altun …gümüş antika kutusu, gümüş tas, gümüş kaşık, gümüş buhurdân, gümüş gülâbdân, gümüş hamâil kabı, gümüş mühür, gümüş cigara takımı, gümüş kemer, gümüş bilezik, altın bilezik, altın hab, yalduz altın. (Eşyalar,438,440,441,443,444,445 No'lu Siverek Şer'iye Sicillerinden derlenmiştir.) kuyumculuk mesleğini icra ettiğine dair olan algının tersine, kuyumcu esnafı arasında hem Müslümanlar hem de gayrimüslimler bulunmaktadır. 23
"
Siverek Na'lbandlar Çarşusunda vaki bir bab dükkân" (S.Ş.S.445,S:197,No:195 (S.Ş.S. 440,S:67,No: 577) 30 "…İğo cevabında, borcunu ikrar lakin, borcun bedeli olarak arazisinden olan şe'ir ve hıntayı Buğday Pazar'ında satupesmânını matlubuna mahsûben eda etmiş olduğundan zimmetim kalmamıştır deyü…" (S.Ş.S.445,S:180,No: 22).
31
"Hasan Çelebi Mahallesi sakinlerinden ve Ermeni Milleti'nden vefat eden Sara'nın Neccarlar Çarşusunda bir bab dükkân ile bir altun toka ve bir gümüş kemer Protestan Milleti'nden Karabit'tenalı verilmesi davası…" (S.Ş.S.445,s.110,No:71 "Kanlı Kuyu Caddesinde 18 numro ile kıymeti tahminiyesi 8000 kuruş olan bir bab hayvanat rabt olacak han" şeklinde tanıtılarak buranın dışarıdan gelen köylü ya da satıcıların veya misafirlerin hayvanlarını bağlamak ve yemlemek için kullanılan bir han olduğu anlaşılmaktadır. (S.Ş.S. 440,S:145,No: 999).
34
"Liecli't-ticare Diyarbekir Vilayeti dâhilinde kain Siverek kasabasının Kal'a Boğazında vaki Oahannes'in hanında misafireten sakin iken bundan akdem vefat eden Hekim Hacı Yakup bin Hacı İsmail…" (S.Ş.S.445,S:112,No:25).
35
"Debbağlar Çarşusunda vaki' tarafları Ohannes Ağa Hanı ve Temurci (demirci) dükkânları ve Meydan Çayı ile mahdud bir bab dabbağ dükkânı" (S.Ş.S.445,S: 83,No: 204). Hanın sahibi Tüccar Ohannes Ağa, Siverek'te belediye azalığı ve kaza idare meclis azalığı (S.V.D. Defa 13, Sene: 1308/1891) yanında şehrin en önemli komisyonlardan olan "Vesâit-i Nakliye-i Askeriye Komisyonu"unda uzun yıllar azalık yapmıştır (S.V.D. Defa 17, Sene: 1318/1900). Siverek'teki gayrimüslim cemaatlerden Ermeni Milleti'nin önde gelen zengin ve itibarlı şahsiyetlerindendir. Ermeni Milleti tüccar esnafından olan ve "Here Caban oğlu dimekle maruf Ohannes Ağa veledi Karabit" olarak sicillerde adından sık sık söz edilen Ohannes Ağa'nın Kale Boğazındaki Ohannes Ağa Hanı'ndan başka, Kanlı Kuyu Caddesinde "18 numroda bir bab Hayvanat rabt olacak hanı" daha vardır. Bu hanı yine Siverek eşrafından ve şehrin zengin tüccar ve mültezimlerinden Murozâde Muhammed Ağa'nın oğlu Abdulkadir Ağa "bi cümle tevabi' ve levahıkı ile Ohannes Ağa'ya 7500 kuruşa bey' ve temlik etmiştir." Ohannes Ağa, aynı zamanda mudarebe şirketi namı ile ticari faaliyette de bulunmaktadır (S.Ş.S.440,S: 145,No: 999).
Gümrük Hanı (Yeni Han)
Gümrük Hanı günümüze kadar sağlam kalmış şehirdeki üç handan birisidir. Belgelerde Yeni Gümrük Hanı (S.Ş.S.438,S:.17,No:32) veya sadece Gümrük Hanı olarak adı geçmektedir. Siverek'te en işlek ve faal hanlar arasında şeri'ye sicillerinde kendisinden bahsedilen Yeni Han ile aynı olup olmadığı tespit edilememiştir. Siverek çarşısının, Meydan Çayı'nın ve Cıncıklı Hamamı'nın doğusunda bulunan Gümrük Hanı'nda herhangi bir kitabe veya yapılış tarihi olmadığı için yapılış tarihi bilinmemektedir. Gümrük Hanı, volkanik siyah bazalt taşlardan inşa edilmiştir. Kare şeklindeki hanın alt katında dükkanlar, güney ve batı kenarları ise iki katlı olarak yapılmış, ikinci katında ise han tüccarları ve misafirler konaklamışlardır (S.Ş.S.441,S:75 No: 474). 1860'larda Gümrük Hanı'nın etrafında Hacı Yusuf Ağa Hanı, Saraçlar Çarşısı, Yemeniciler Çarşısı, Ermeni Kilisesi vakıf dükkânları ve Attarlar Çarşıları faaliyetlerine devam etmişlerdir. Böylece çarşının en merkezi noktasında dışarıdan gelen itibarlı tüccarların konaklama ve ticari faaliyetlerini sürdürdükleri bir mekân olmuştur. Gümrük Hanı "meydan çarşusunda meydan nam mahalde" yer almıştır (S.Ş.S.438,S:17,No: 32;S.Ş.S. 445,No: 61). Bugün de Siverek'teki bu ilk çarşı merkezinin önemi değişmemiş olup şehrin çarşı merkezini teşkil etmektedir.
Belgelerde adından en çok söz edilen han Yeni Han'dır. Yeni Han'ın yeri şer'iye sicillerinden anlaşıldığı kadarıyla Siverek çarşısının ana merkezi olan bedesten ve diğer han ve hamamların bulunduğu meydan civarındadır. Yeni Han ile Gümrük Hanı'nın aynı han olma ihtimali kuvvetlidir. Nitekim belgelerde Yeni Bedesten, Eski Bedestenin yeri veya Yeni Gümrük Hanı gibi tabirler burada ticari yapıların kendi yerlerinde yeniden inşa edildiklerine işaret etmektedir (S.Ş.S.440,S: 121 No: 889;S.Ş.S.440,S:.139 No: 976;S.Ş.S.438 S: 17,No:32). Bu durumda kuvvetli bir ihtimal ile Yeni Han'ın bir yangında veya başka sebeple yıkılan Gümrük Han'ın yerine yapılmış olduğu söylenebilir. Dükkânların satış hüccetlerinde yer tarifi yapılırken Yeni Han'a bitişik bezzâz dükkânı, ekmekçi dükkânı, Yeni Han Sokağı gibi yoğun işyerlerinin bulunduğu görülmektedir.
Ayrıca uzak vilayetlerden gelen yabancı tüccarların oda kiralayarak konakladıkları Yeni Han, öyle anlaşılıyor ki Siverek'in en önemli ticaret merkezidir. Çarşıda bulunan Yeni Han'ın nısıf hissesi 25.000 kuruşa satılmıştır (S.Ş.S.444,s. 26,No: 192).
Bölgeler arası ticaret yapan Halepli, Diyarbakırlı, Musullu ve Bağdatlı tüccarlar bu handa konaklamışlardır. Nitekim bu han odalarında vefat ederek terekesi varislerine ya da beytü'l-mala teslim edilenlerin terekelerini sicillerde görmek mümkündür. Şer'iye sicillerine göre Siverek'te yeni handa kalan tüccarlardan bazıları şunlardır:
Siverek'te Yeni Han'da ticaret yapan Urfalı Kivork bu handa vefat etmiş ve terekesi taksim edilerek borçları terekesinden mahkeme aracılığı ile ödenmiştir (S.Ş.S.444, S:19).
Yeni Han'da kalarak burada ticaret yapan Halepli Tüccar Habib veledi Butros ile yine aynı handa kalan Tüccar Corc veledi Hıdır ticari borç anlaşmazlığından mahkemelik olmuşlardır. 37 Yeni Han'da kalan bir başka bir Halepli tüccar da "İshâk nam Yahudi"dir. Halepli Yahudi Tüccar İshak yine Siverek'teki Yahudi tüccarlardan Tüccar Yahuza ile alışveriş muamelesinden mahkemelik olmuşlardır. Yahuza borcu inkâr edince Halepli Tüccar "vechi şer'i üzere" yemin etmiş ve İshak, Yahuza'dan 204 kuruşu almıştır (S.Ş.S.440,S: 41 No: 378).
Yeni Han'da kaldıkları tespit edilen diğer tüccarlar şunlardır:
Halepli olup, Yahudi Milletinden Abraham veledi Yakup nam kimesne (buğday tüccarı) (S.Ş.S.440,S: 123 No: 898). Yeni Han'da Tüccar Kirkos (S.Ş.S.440,S: 129 No: 924). Diyarbekirli olup Yeni Han'da sakin olan Bağdeser (S.Ş.S. 440,S: 132 No: 93). Harputlu olup, Yeni Han'da mali fatura (manifatura) satan "Teb'a-i Devlet-i Aliyye 'nin Ermeni Milletinden Muksi Kirkor veledi Serkiz veledi Kirkor Keşiş" (S.Ş.S.438,S:31,No: 41). "Ergani Madeni Kazası sakinlerinden olup Siverek'te Yeni Handa misafireten sakin iken kendi nefsini carh ve katl eden (intihar eden şahsın adı okunamadı)" (S.Ş.S.440,S: 133 No: 936 "Fi'l-asl Medine-i Tokad mahallâtından Hoca Ahmet Mahallesi sâkinlerinden olub, Siverek Kasabası'nda Hacı Yusuf Hanı'nda misâfireten mütemekkin iken bundan akdem vefât iden Devlet-i Alîyye'nin Ermeni Milletinden Tabib Basfegiveled-i Kigorakveled-i Adam'ın" (S.Ş.S.444,S:110,No:114 (S.Ş.S.444,S:110,No:114).
Görüldüğü gibi
Siverek çarşısında heterojen bir ahali vardır. Her sınıftan ve her etnik kökenden hemşehriler aynı çarşıda, sosyal ilişkilerde bulunmaktadırlar. Ayrıca Siverek'te Diyarbakırlı, Urfalı, Harputlu, Mardinli, İstanbullu ve Tokatlı gibi çok değişik ve uzak bölgelerden insanların bulunması Siverek'in şehir yapısını ve şehirdeki canlılığı da ortaya koymaktadır.
Siverek'in ileri gelenlerinin, itibarlı tüccar ve esnafının, doktorun eşyalarına talip olmasındaki neden, satılan eşyalara bakılınca daha iyi anlaşılmaktadır. Tabip Basfegi, doktorluğun yanında ecza malzemeleri ve ilaç da satmış, aynı zamanda yanında antika eşyalar, değerli maden ve taşlar da bulundurmuştur. Nitekim elmaslı yüzükler, saykallı hâtem, gümüş takımları, elmas parçaları, gümüş sigara takımları ve benzeri kıymetli eşyalar ile 400 kuruşluk ilaçlara bakılınca, doktorun eşyalarına şehrin ileri gelenleri ve esnaf ile tüccarlarının neden müşteri oldukları daha iyi anlaşılmış olur. Ancak yine de eşi ve sekiz çocuğu Tokat'ta ikamet eden doktorun Siverek'te Hacı Yusuf Hanı'nda uzun süre kalması; burada daha çok gelir elde etme amaçlı olabileceği gibi, kendisi de Ermeni olduğu için dindaşlarının bulunduğu Siverek'te rahat bir çalışma ve sosyal ortam bulmuş olmasından kaynaklanabilir.
Yemiş Hanı
Yemiş Hanı, kapıları ve meydanı olan bir pazar ve dışarıdan gelen malların depolandığı ve satışa sunulduğu bir handır. (S.Ş.S.440,S: 121 No:125). Zimmetindeki vergi ve diğer borçların toplamı 83.463 kuruşun tahsil edilebilmesi için Siverek Mal Müdürü mahkemeye başvurarak Muhammed Ağa'nın gayr-ı menkullerinin Sûk-ı Sultani'de satılmak suretiyle devletin alacağını tahsil etmesi için dava açmıştır. Satılacak gayr-ı menkuller listesinde "arasada dekâkin-i müteadide mağazayı müştemil Yemiş Hanı" da vardır. Belgeden anlaşıldığına göre Yemiş Hanı'nda pek çok mağaza (depo-ambar), dükkân ve kıymetli bir su kuyusu da vardır (S.Ş.S.440 S:121,No:889).
Siverek, şehir olarak hinterlandındaki kırsal kesimin tarım ürünlerinin mübadele edildiği, pazarlandığı ve yeniden üretildiği bir çekim merkezidir. Buraya yiyecek maddeleri getiren üretici veya pazarlamacılar, Yemiş Hanı'ndaki hancılarla sorun yaşamışlar ve bu sorunu mahkemeye taşımışlardır. Hancı Muhan ve Hancı Muhammed yiyecek maddeleri ve yemiş getirenlerin hayvanlarına bakmakta ve yüklerin taşınmasında yardım etmektedirler. Yemiş Hanı'nda hayvanların kalabileceği bir bölüm de vardır. Ayrıca hanın içinde komisyonculuk yapan hancılar da burada dışardan getirilen malları teslim alıp satmaktadırlar. Bir kısım satıcılar da kendi mallarını hanın önünde ve hanın ortasındaki meydanda sergileyip kendileri satmaktadır. Hancılar bunlardan belirlenenden fazla para alınmaması konusunda sık sık uyarılmışlardır. 39
Ali Efendi (Cudi Paşa) Hanı
Hacı Ali Efendi Hanı olarak da bilinen ve daha sonraları Cudi Paşa Hanı olarak adlandırılan hanın ne zaman yapıldığına dair herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Hacı Ali Efendizâdelerin büyük babasına izafe edilen hanın, Tanzimat döneminde yeni devlet kurumlarının şehre eklemlendiği ve şehrin güney tarafına doğru uzanan mekânda diğer binalarla beraber yapıldığı tahmin edilmektedir. 1907 yılında yapılan hükümet konağı ile çevresindeki büyük ağa konakları, yeni okullar hep aynı mıntıkada yapılmaya başlandı. Cudi Paşa 1903 yılında Siverek Belediye reisliği yapmış ve paşalık rütbesi almış Hacı Ali Efendizâdelerdendir (D.V. S. Defa 19,Sene: 1321/1903-1904. Hanın kare şeklinde bir avlusu ve ikinci katında odaları bulunmaktadır. Konaklama amaçlı kullanıldığı anlaşılmaktadır. Günümüzde restore edilmiş olup belediye tarafından sosyal hizmet amacı ile kullanılmaktadır.
39
"Yemiş Hanı'nda, hancılar me'külâtgetirüp satanlardan nizamsız olarak yük başına onar para aldıklarına dair Çüngüşlü Hasan, Çüngüşlü Osman, Çüngüşlü Süleyman Çavuş, Çermikli Sor Ahmet, Çermikli Murad hancıların Yemiş Hanı'nda yemiş yüklerinden bervech-i kadim yük başına onar para alması içün vermiş oldukları arzuhal. Mezkûr hana yemiş sahipleri ve saire gelüp de hayvanlarını ve yüklerini koyarlar ise, zaten yük başına onar ve hayvan başına para almağa hakları vardır. Ve bundan başka çuval ve ağırlıklarını hana koyup ve sair gûna hizmetlerini görüp, yemiş sahiplerinin rızasını tahsil eyledi ise her ne verirler ise kimse mâni olamaz, fakat yükünü götürüp de hana koymayup heman meydanda satup giden olur ise cebren kimseden nesne almağa hakkı olamayacağını bundan akdem verdikleri arzuhallerinde i'lam olunmuşdu. Yine ol vech ile icra ettirilmesi lazımdır. Ve han sahipleri ile mukavele ile hanı icar eylediğini isbat eylediği halde anın ol vakit iktizasına bakılmak lazımdır." (S.Ş.S.441,S: 11,No: 76;S.Ş.S.441,S: 11,No:77) Belediye Hanı Arşiv belgelerinde ve şer'iye sicillerinde, Siverek Belediyesi'nin Hacı Ali Efendi'den 130.000 kuruşa satın aldığı kırk iki odalı, dokuz ahırı ve su kuyusu bulunan şehrin en büyük hanıdır (BOA.DH.MKT. 1420/43; BOA, ŞD.1461/45). Bu han, belediye adına istimlak edilmiş ve ticari amaçlarla kullanılmak üzere ahaliye kâr amacıyla kiraya verilmiştir (S.Ş.S.445,S: 86,No:33). Bu hanın yeri tam olarak tespit edilememekle beraber, Hacı Ali Efendi'nin tasarrufunda bulunduğuna göre, Osman Paşa ve Cudi Paşa hanı olarak bilinen hanların bulunduğu mevkide olması kuvvetle muhtemeldir.
Osman Paşa Hanı
Cudi Paşa Hanı'nın biraz gerisinde hükümet konağının ve şimdiki emniyet müdürlüğünün tam karşısında bulunan bu han da yine Siverek eşrafından Hacı Ali Efendizâde Mirimirân Osman Paşa (BOA.BEO, 1440/85447, S.V.D.Defa 117, Sene: 1318/1900-1901 adına izafe edilmiştir. Hanın kalıntıları ve bir kısım sağlam duvarları 90'lı yıllara kadar gelmiş, daha sonra tamamen yıkılmıştır. Kullanım amacı ve yapılış tarihi hakkında malumat olmamakla beraber, son zamanlara kadar gelen kalıntılar ve yıkılmamış duvarlarından anlaşıldığı kadarı ile büyük ve düzenli bir mimari yapı olup siyah, düzgün bazalt taşlardan imar edildiği ve gelir düzeyi yüksek kişilerin kalabileceği bir mekân olduğu tahmin edilmektedir.
Yukarıda adı geçen hanlar dışında belgelerde adı geçen ve bir kısmı 70'li yılların sonuna kadar kaldıktan sonra yıkılan hanlar da şunlardır; Sipahi pazarı ile Cıncıklı Hamamı bitişiğinde Ali Rıza (Razi) Hanı (S.Ş.S.445,S:110,No:187), Çobanzâde ailesinin mülkü olan ve Meydana yakın bulunan çok önemli bir ticari merkez olan Çoban Hanı (S.Ş.S.440,No:67), Hasan Çelebi Mahallesinde kiliseye vakfedilmiş kilise Hanı (S.Ş.S.440,S:88 No:719), Kale Boğazında olup etrafında bakkal dükkanları bulunan Hacı Hasan Ağa Hanı (S.Ş.S.445,S.83,No: 204), Hacı Pınar Çeşmesi civarında Hacı Hafız Ağa sokağında bulunan Hacı Ömer Camisinin banisi olan Hacı Ömer tarafından yapılan Hacı Ömer Hanı (S.Ş.S.440,S:141,No:985) ile kale eteğinde ve Çeribaşı Camii karşısında bulunan Osmanlı mimarisi eyvanları 90'lı yıllarda yıkılan ve son sahipleri olan Abiklerin ismi ile anılan Abikler Hanı Siverek'te şimdilik tespit edilebilen hanlardır.
Sonuç
Ziraî ürünler dışında uzmanlaşmış sanatkârların ürettikleri aletlerin değişiminin yapıldığı pazarların bulunduğu alanlar, şehri meydana getiren en önemli mekanlardır. Kırsal kesimde ve şehrin oluştuğu merkezin hemen çevresinde tarımdan elde edilen artık ürünlerin beslediği şehirler, kendi içindeki ve daha uzak ticaret merkezlerinden gelen sına'i ürünlerle bu mekânlarda karşılaşmakta ve pazarlamaları suk-ı sultani denilen çarşı sisteminde yapılmaktadır. Şehirlerin fizikî alan ve nüfusça büyüklükleri de bu şehirlerin periferisindeki tarım alanlarından elde edilen ziraî ürünlerin miktarına bağlı olarak değişiklik göstermektedir.
Siverek Osmanlı hâkimiyetine küçük bir kasaba olarak girmiş, tüm şehir özelliklerini taşımasına rağmen, meskûn fizikî alan ve ticaret mekânları ve bunlara bağlı olarak nüfusu dikkat çekici bir şekilde değişmeden 20. yüzyılın başlarına kadar gelmiştir. Şehrin nüfus ve mahalleleri ile suk-ı sultani denilen çarşı sınırları çok az değişikliklerle statik konumunu korumuştur.
Nüfus ve şehir mekânı açısından belli bir sınırın üstüne çıkamayan Siverek, bir Osmanlı/İslam şehrinin taşıdığı tüm unsurları içinde barındırmayı da hep sürdürmüştür. Sadece ticari mekânların ele alındığı bu makalede de görüldüğü gibi kalesi, kalenin eteğinde akan şehir çayı, bu çayın kenarında ve çevresinde oluşan hamamlar, camiler ve çarşı sistemi ile Siverek bir şehirde bulunması gereken tüm mekân unsurlarını ve sosyal yapıları yüzyıllarca korumuş bir şehirdir. Suk-ı sultani de denilen çarşısında başta bedesten olmak üzere çeşitli meslek gruplarına göre sınıflandırılmış çarşıları ve bunların hemen yanı başlarında onlarca ticaret ve konaklama hanlarından bir kısmı günümüze kadar gelebilmişlerdir. Şehirde hanların çokluğu buranın, makalede sözü edilen Erzurum-Diyarbakır ve Halep arasında uzun ticaret kervanlarının konaklama ve bir çeşit antrepo konumunda olmasından kaynaklanmaktadır. Şeri'ye sicillerinde pek çok katır ve eşek davasının görülmesi, ayrıca şehirde eşekçi başı ve mekkâreci başı gibi kervancılığa yönelik mesleki teşekküllerin bulunması da Siverek'in çarşılarındaki ticari hareketliliğin nedenini açıklamaktadır.
Kaynakça Arşiv Belgeleri
… Journal of integrated …, 2006
Coloquio La diáspora bibliográfica, 2023
VOX EDUKASI: Jurnal Ilmiah Ilmu Pendidikan
University of Birmingham, 2018
Photosphate Minerals, 1984
International Journal of Contemporary Medicine, Surgery and Radiology, 2019
Veritas, 2020
Long Range Planning, 2004
The Journal of Strain Analysis for Engineering Design, 2011
Al-Salam journal for medical science, 2024
International Journal of Infectious Diseases, 2022
Journal of Advances in Medicine and Medical Research
Annali dell'Istituto superiore di sanità, 2011