meltem ay's Reviews > Hayaletlerim

Hayaletlerim by Gwendoline Riley
Rate this book
Clear rating

by
66205077
's review

it was amazing
bookshelves: family, fiction, motherhood

Aile, sinema ve edebiyat için delik deşik edilmeye müsait ne şahane bir kaynak. Elimdeki şey de sonuçları ve hatta sonuçsuzluğuyla iyi bir deneyim yaşattı. Sarsılmayı sevenler için dürüst ve güçlü bir roman. Yüksek lümenli aydınlatmaların altında, Grant ailesinin otopsisindeyiz. Okura bir yandan analiz edilecek yığınla veri bırakılmış, diğer yandan duygudan duyguya, düşünceden düşünceye geçmesine olanak sağlanmış.

Kitap boyunca anlatıcı Bridget Grant geçmişinin “hayaletler”iyle boğuşuyor, ebeveynleriyle, en çok annesiyle. Başlangıçta babasının toksikliklerini anlatmayı tercih etmiş. Baba Lee zevzekliğin sınırlarını zorlamayı seven, tuhaf ve inanılmaz yorucu bir adam. Tekinsizliği nedeniyle onunla ilgili kısımları her an tehlikeli ya da kötü bir şey olacak hissiyle okudum. Babanın zehirli davranışlarına maruz kalan tek kişi Bridget değil, diğer kardeş Michelle de “kurban”lardan biri ve tabi eski eşi Helen (nam-ı diğer Hen) de. Öyle ki Hen, üzerinden yıllar geçmesine rağmen Lee için “Kimseye anlatmadığım şeyler var. Bana yaptırdığı şeyler.” diyor. Bridget ailesinin “işlevsiz”liğinin farkında olacak ki dördünün bir arada olduğu zamanları anlatmaya gerek görmemiş. Bu nedenle “o eski mutlu (!) günlerde” neler yaparlar, ne hissederlerdi pek bilmiyoruz.

Kitabın devamında odağına annesiyle olan ilişkisini alıyor. Artık babası hayatta değil. Yalnızca annesiyle, o da yılda bir kez doğum günü kutlamalarında görüşüyor. Hen oldum olası işinde, yaşadığı yerde, evliliğinde mutsuz, tatminsiz bir kadın. İçinde bulunduğu koşullardan nefret ediyor. Aslında Bridget annesinin “farklı” olmak için nefretle ilişki kurduğunu düşünüyor. Onun hiçbir yere dahil olamadığı gibi sonunda hep dışlanmakla burun buruna geldiğinin, tutunamadığının, hayranı olduğu şairi karısıyla gördüğünde “Ben neden o kadının yerinde olamıyorum.” diyecek kadar yalnız olduğunun farkında. Ancak bu Hen tarifini Bridget yapıyor. Bu tarifteki kadın gerçek Hen mi, emin olamıyoruz. Çünkü anlatıcı Bridget’i de tanımıyoruz. Okura kendisini açmayan, her fırsatta geri çekilmeyi ihmal etmeyen katı biri.

Son doğum günü görüşmelerinin ardından, Hen habersizce Bridget’in evinin kapısına geldiğinde kırılganlıkların onarılabilir olduğuna dair inancımız doğuyor. O kapının önünde Hen’in “Acaba kızım beni içeri alacak mı?” tedirginliği çok ama çok sarsıcı. Okurken Toni Erdmann’ı, Ines’in babasının ziyaret sahnesini hatırladım. Ines babasını gördüğünde şaşırıp “Doğum günüme daha vardı. Neden o zaman gelmedin?” dediğinde, babası şakacı bir tavırla ''Bilet daha ucuzdu.'' diyordu. Aslında Hen de olduğu gibi Ines’in babası da köpeği öldükten sonra içine düştüğü “yalnızlık” üzerine kızıyla bağ kurmak için bir yol aramaya başlıyordu. Artık ne vesileyle olduğundan bağımsız, bir umut, bulduğu her kanalı açmayı deniyordu. Her neyse, o akşamki olaydan sonra da duvara tosluyorlar. Bridget’in şu cümleleriyle onlarla birlikte ben de duvara yapışmış olabilirim. “Fakat iyi niyetle, en azından daha iyi niyetle anneme karşı dürüst davrandığımda bile çabalarım aynı sığlıkta karaya oturuyordu. Dikkatini dağıtabiliyordum ama bundan fazlasını yapamıyordum. Arkadaşlığımdan payına düşeni alamıyor, teselli bulamıyordu. Aslında delik bir kabı doldurmaya çalışıyordum ve bundan ötürü, dikkatini tamamen ve sonsuza dek dağıtamayacağım için o akşamlar genellikle keyifsizlikle sonlanıyordu; onu oyalayacak kalıcı bir şeyin yokluğunda eline tek geçen buydu: Hiçlik.”

Anlaşılması, içinden çıkılması zor bu anne ve kız ilişkisindeki roller çok dağınık, eller birbirine bir türlü uzanamıyor. Beklentiler ve onlara karşı geliştirilen savunma mekanizmaları çok keskin, çok açmaz. Annenin de kızın da performe ettikleri rollerin ardını görmeye gönüllü olup olmadıklarını sorgulatacak pek çok gelişme yaşanıyor. Bridget ve annesi her defasında az önceki örnekte olduğu gibi duvara toslayacaklarını bilerek neden bu işlevsiz ilişkiyi sürdürmeyi seçiyorlar? Bağlılıkla bir ilgisi olabilir mi? Örneğin, Bridget annesiyle konuşacak konu bulma çabasıyla ona Elene Ferrante romanlarını hediye ediyor. O romanlarda kendisine tanıdık gelecek bir şeyler bulacağını, hoşlanacağını umuyor. Ancak burada da atılan bebek adımları sonuçsuz kalıyor. Böyle ne çabalar, ne çabalar var.

Kimse içine doğduğu aileyi seçemediği gibi dünyaya getireceği çocuğu da seçemiyor. Çoğunlukla içinde bulunulan ortamın adı “aileyse” yaşananlarla "uyumlu" olmak en kolay (?) olan tutum. Oysa hepimiz biliyoruz ki bir insanın başka bir insana yap(a)mayacağı şeyler aile içinde rahatlıkla yapılabiliyor. Çoğunlukla bunlar sorgulanmıyor bile. Dünya bunun mağdurlarıyla dolu. Tüm bunlara bakarak bu romanda haklı ya da haksız ayrımı yapmak neredeyse imkansız, o muhasebede kimi nereye konumlandıracağımız muallak. Sanırım kitabın okura bir tarafı işaret etmiyor olmasından tamamından olduğu gibi çok hoşlandım.
15 likes · flag

Sign into Goodreads to see if any of your friends have read Hayaletlerim.
Sign In »

Reading Progress

June 23, 2024 – Shelved
June 23, 2024 – Shelved as: to-read
August 10, 2024 – Started Reading
August 10, 2024 – Shelved as: family
August 10, 2024 – Shelved as: fiction
August 11, 2024 – Shelved as: motherhood
August 12, 2024 – Finished Reading

Comments Showing 1-1 of 1 (1 new)

dateDown arrow    newest »

message 1: by Kaptan HUK (new)

Kaptan HUK Odağa tabii ki anneyi alacak. Odağı kaçırmak yok. Taraf tutmuyor. Güzel. Anahtar kelime tarafsızlık. Fakat sen yine de o anneyi bana getir. Söyleyecek tam bir ton lafım var. Hesaplaşacağız.
Anne dediğin hayalet gibi olmalı, çocuk neredeyse ne yapıyorsa annesini hissetmemeli, çocuk yokmuş gibi davranmalı. Bunu yapmayanlar hesaplaşma dersinden çakarlar.
Beni konuşturmayın açmayın anne mevzusunu lütfen:)))


back to top