Papers by Hülya KÖKMEN SEYİRCİ
Ordu üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü sosyal bilimler araştırmaları dergisi, Jun 14, 2023
Yozgat ili ve ilçeleri günümüze kadar birçok dönemde iskân edilmiş ve bu uygarlıklardan günümüze ... more Yozgat ili ve ilçeleri günümüze kadar birçok dönemde iskân edilmiş ve bu uygarlıklardan günümüze çok sayıda kültürel miras öğesi ulaşmıştır. Kent ve çevresinde 2017 yılından itibaren Klasik, Roma ve Bizans Dönem’lerine ait eserleri belgelemek ve kentin arkeolojik zenginliklerini ortaya koymak amacıyla yüzey araştırmaları başlatılmıştır. 2018 ve 2019 yıllarında Çekerek, Kadışehri ve Aydıncık ilçelerinde arkeolojik yüzey araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Yüzey araştırması sırasında Çekerek İlçesinde Özükavak Beldesi, Kızlar Kayası, Elemin Mahallesi, Çandır Mahallesi’nde, Aydıncık İlçesinde, ilçe merkezi, Kösrelik Mahallesi, Tatlar Mevkii, Kazankaya Beldesi, Kadışehri İlçesinde, ilçe merkezi, Yoncalık Mahallesi’nde tespit edilen arkeolojik materyallerin envanter kayıtları yapılmıştır. Bu makalede, Çekerek, Kadışehri ve Aydıncık ilçelerinde tespit edilen Doğu Roma Dönemi mimari taş eserleri incelenmektedir. Makalede incelenen taş eserler işlevlerine göre gruplandırılmış ve dönemleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Yapılan çalışmada 3 adet sütun kaidesi, 18 adet sütun ve sütun tamburuna ait parça, 3 adet sütun başlığı, 1 adet friz bloğu, 2 adet çörten, 1 adet templon payesi, 1 adet eşik taşı, 1adet lento bloğu, 1 adet postament/altlık, 15 adet mezar steli ve parçası, 5 adet vida ağırlık taşı, 2 adet mortarium, 2 adet öğütme/değirmen taşı, 1 adet altar masası (ökoristi)?, 3 adet dibek olmak üzere toplam 59 adet eserin detaylı belgelemesi yapılmıştır. Dönemsel değerlendirme yapıldığında Çekerek, Kadışehri ve Aydıncık ilçelerinde tespit edilen taş eserler MS 4.-6. yüzyıl aralığına tarihlendirilebilmiştir. Eserler mimari ve mimari işlevi olmayan taş eserler olarak ikiye ayrılmış ve kendi grupları altında incelenerek katalog oluşturulmuştur. Eserlerin tipolojik özellikleri dikkate alınarak analojik olarak genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Eserlerin bir bölümü, üzerlerinde herhangi bir bezeme içermemesinden dolayı tarihlendirilememiştir.
ODU Journal of Social Sciences Research, 2023
Yozgat ili ve ilçeleri günümüze kadar birçok dönemde iskân edilmiş ve bu uygarlıklardan günümüze ... more Yozgat ili ve ilçeleri günümüze kadar birçok dönemde iskân edilmiş ve bu uygarlıklardan günümüze çok sayıda kültürel miras öğesi ulaşmıştır. Kent ve çevresinde 2017 yılından itibaren Klasik, Roma ve Bizans Dönem’lerine ait eserleri belgelemek ve kentin arkeolojik zenginliklerini ortaya koymak amacıyla yüzey araştırmaları başlatılmıştır. 2018 ve 2019 yıllarında Çekerek, Kadışehri ve Aydıncık ilçelerinde arkeolojik yüzey araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Yüzey araştırması sırasında Çekerek İlçesinde Özükavak Beldesi, Kızlar Kayası, Elemin Mahallesi, Çandır Mahallesi’nde, Aydıncık İlçesinde, ilçe merkezi, Kösrelik Mahallesi, Tatlar Mevkii, Kazankaya Beldesi, Kadışehri İlçesinde, ilçe merkezi, Yoncalık Mahallesi’nde tespit edilen arkeolojik materyallerin envanter kayıtları yapılmıştır. Bu makalede, Çekerek, Kadışehri ve Aydıncık ilçelerinde tespit edilen Doğu Roma Dönemi mimari taş eserleri incelenmektedir. Makalede incelenen taş eserler işlevlerine göre gruplandırılmış ve dönemleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Yapılan çalışmada 3 adet sütun kaidesi, 18 adet sütun ve sütun tamburuna ait parça, 3 adet sütun başlığı, 1 adet friz bloğu, 2 adet çörten, 1 adet templon payesi, 1 adet eşik taşı, 1adet lento bloğu, 1 adet postament/altlık, 15 adet mezar steli ve parçası, 5 adet vida ağırlık taşı, 2 adet mortarium, 2 adet öğütme/değirmen taşı, 1 adet altar masası (ökoristi)?, 3 adet dibek olmak üzere toplam 59 adet eserin detaylı belgelemesi yapılmıştır. Dönemsel değerlendirme yapıldığında Çekerek, Kadışehri ve Aydıncık ilçelerinde tespit edilen taş eserler MS 4.-6. yüzyıl aralığına tarihlendirilebilmiştir.
Eserler mimari ve mimari işlevi olmayan taş eserler olarak ikiye ayrılmış ve kendi grupları altında incelenerek katalog oluşturulmuştur. Eserlerin tipolojik özellikleri dikkate alınarak analojik olarak genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Eserlerin bir bölümü, üzerlerinde herhangi bir bezeme içermemesinden dolayı tarihlendirilememiştir.
Akademik Hassasiyetler - Cumhuriyet Özel Sayısı, 2023
Paleolitik Dönem’den itibaren birçok medeniyete ait kalıntıları bünyesinde barındıran Anadolu, tü... more Paleolitik Dönem’den itibaren birçok medeniyete ait kalıntıları bünyesinde barındıran Anadolu, tüm insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen eserlere ev sahipliği yapmaktadır. Sahip olduğu bu değerler, tarihe ve arkeolojiye meraklı Avrupalı seyyah, gezgin ve araştırmacıların gözlerini ve ellerini Anadolu topraklarına çevirmesine neden olmuştur. 19. yüzyılda öncelikle yabancı bilim heyetleri tarafından planlı ve düzenli kazılar yapılmaya başlanmıştır. Bu dönemde Osmanlı yöneticileri Batı’da yaşanan gelişmelerin gerisinde kalmamak adına yurtdışına, daha çok da Fransa’ya, belirli alanlarda eğitim alması için öğrenci göndermeye başlamıştır, ancak arkeoloji bu alanlardan biri değildir. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte yetişmiş insan açığını hızla kapatmak için yurtdışına çok daha fazla öğrenci gönderilmiş ve hatta bu uygulama için özel kanun çıkarılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal, zengin kültürel mirasa sahip olan ülkemizde arkeoloji bilimine gerekli önemin verilmediğini görmüş eserlerin toplanması, kazı ve müze sayısının arttırılması için çeşitli talimatlar vermiş ve arkeoloji, eskiçağ tarihi, sanat tarihi, Hititoloji alanında da ivedilikle yurtdışına öğrenci gönderilmesini sağlamıştır. Bu çalışmada, Erken Cumhuriyet Dönemi’nde devlet bursu ile yurtdışında eğitim alarak yurda dönen, ülkemiz taşınır ve taşınmaz kültürel mirasının araştırılmasına büyük emek veren Türk bilim insanları ve arkeoloji bilimine katkıları sunulmaya çalışılmıştır.
Akdeniz insani bilimler dergisi, Jun 24, 2013
'nın kendi uzmanlık alanlarında katkılarıyla hazırlanan eser, Güneybatı Anadolu'da, Kabalis dağlı... more 'nın kendi uzmanlık alanlarında katkılarıyla hazırlanan eser, Güneybatı Anadolu'da, Kabalis dağlık bölgesinde yer alan Balboura kentinde ve çevresinde 1984-1995 yılları arasında yapılan yüzey araştırmalarının sonuçlarını iki ciltlik bir çalışma halinde sunmaktadır.
Uluslararası sosyal bilimler akademi dergisi(USBAD), Aug 25, 2021
İntihal: Bu makale intihal.net yazılımınca taranmıştır. İntihal tespit edilmemiştir. Plagiarism: ... more İntihal: Bu makale intihal.net yazılımınca taranmıştır. İntihal tespit edilmemiştir. Plagiarism: This article has been scanned by intihal.net. No plagiarism detected.
Herom, May 31, 2016
e journal is open to international research submitted by individual scholars as well as by interd... more e journal is open to international research submitted by individual scholars as well as by interdisciplinary teams, and especially wishes to promote work by junior researchers and new and innovative projects. Challenging research themes can be explored in dedicated issues. eoretical approaches are welcomed as much as presentation of material culture assemblages.
Olba, May 31, 2021
Antik Attaleia’nın Roma Dönemi agorası içine inşa edilen ve 16. yüzyılda camiye dönüştürülen bir... more Antik Attaleia’nın Roma Dönemi agorası içine inşa edilen ve 16. yüzyılda camiye dönüştürülen bir kilise Anadolu’daki Erken Bizans Mimarlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Popüler adı ile Kesik Minare olarak anılan yapı kullanıldığı evrelere çok farklı biçimlerde, Erken Bizans Dönemi’nde örneğin Panhagia Kilisesi, Osmanlı Dönemi’nde ise en yaygın şekilde Cumanın Camii olarak adlandırılmıştır. Kullanıldığı uzun süreçteki farklı evrelerde değişiklik ve onarımlar geçiren yapı 19. yüzyıl sonundaki büyük yangın sonrası terk edilmiştir. Kentin bilinen en büyük kilisesi olup, araştırmacılar tarafından “Anadolu Bizans mimarlığının benzersiz bir örneği” olarak tanımlanan ve ilk evresi MS 5.-6. yüzyıllara tarihlenen çok evreli yapı neredeyse tamamen Hellenistik ve Roma Dönemi yapılarından devşirilen yapı malzemesi ve sütun gövdesi, kapı çerçeveleri, arşitravlar gibi yapı donanımı ile inşa edilmiştir. Yapının Erken Bizans Dönemi’nde kullanılan donanımları arasında özellikle paye başlıkları öne çıkmaktadır. Mimarlık tarihinde benzeri bulunmayan paye başlıklarının tamamı Roma Dönemi arşitrav bloklarından oluşturulmuştur. Bu süreçte uzun yüzleri kesilerek kısaltılan ve yaklaşık kare formu kazandırılan blokların Roma Dönemi’nde şekillenen faskialı ve bezekli yüzeyleri tamamen korunmuş, yüzlerden birindeki iki faskia sarmaşık, asma dalı ve örgü motifleri ile donatılmıştır. Erken Bizans Dönemi’nde kesilen yüzler de Antik Dönem yüzlerini taklit eder şekilde bezenmiş ve iki faskiasına anılan motifler ve madalyonlar işlenmiştir. Erken Bizans Dönemi’nde işlenen yüzler ile birlikte dikey yüzeylerinin tamamında bezek içeren başlıklara teknik ve bezeksel açıdan Bizans mimarisinde benzeri bulunmayan bir görünüş kazandırılmıştır. Başlıkların haç formlu paye kollarında kullanılmaları yüzlerden birinin paye içinde kalmasına, dolayısıyla da blokların üç yönden görünmelerine yol açmıştır. Başlıklar ön ve arka yüzlerinde Roma Dönemi, yan yüzlerde ise Erken Bizans Dönemi işçiliğini yansıtacak şekilde kullanılmışlardır. Ön ve yan yüz faskiaları üzerine işlenen sarmaşık, asma dalı ve örgü motifleri yanında yan yüzlerin bazıları üzerine işlenen madalyonlar ile Antik Dönem arşitravı izlenimi yok edilmeye çalışılmıştır. Haç formlu payelerin yapının üçüncü evresinde inşa edilen kubbe nedeniyle güçlendirilmeleri, başlıkların yan yüzlerinin bu dönem itibarı ile kapanmasına ve sadece ön yüzlerinin görülebilmesine yol açmıştır. Sonraki dönemde gerçekleştirilen onarımlar sırasında özgün konumu dışında kullanılan ya da yapının geçirdiği yangın nedeniyle ön yüzleri de tahrip olan bazı başlıklar 19. yüzyıl sonunda tamamen gözden kaybolmuşlardır. Tahribat nedeni ile çok sayıda paye başlığının günümüze ulaşmadığı yapının haç formlu payelerinin galeri katında kullanılan beş blok 2017 yılı itibarı ile başlayan restorasyon çalışmaları sırasında tekrar gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu çalışmada ilk kez ele alınan bu önemli başlıklar Roma ve Erken Bizans Dönemi’ndeki konumları yanında gösterdikleri işçilik, bezek düzeni ve stil açısından kapsamlı olarak değerlendirilmektedir.
Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi, 2021
İntihal: Bu makale intihal.net yazılımınca taranmıştır. İntihal tespit edilmemiştir. Plagiarism: ... more İntihal: Bu makale intihal.net yazılımınca taranmıştır. İntihal tespit edilmemiştir. Plagiarism: This article has been scanned by intihal.net. No plagiarism detected.
Mediterranean Archaeology and Archaeometry, 2022
Xanthos was one of the most important cities of Lycia, in Southwestern Anatolia. In the northeast... more Xanthos was one of the most important cities of Lycia, in Southwestern Anatolia. In the northeast of the Ancient City of Xanthos, to the west of the Lycian Building along the western wall of this building, the soundings taken in a south-north direction revealed in the initial strata that these areas were used as workshops during the Byzantine Period. When the work continued in the south-north direction, an "annex place", built adjacent to the west wall of the Lycian Building, was identified in 2013. From the soundings made in the area many pottery sherds belonging to the Hellenistic Period were unearthed from the filling layer during the 2013 excavation season. Among these finds, twenty-three stamped amphora handles are noteworthy. The amphora handles document the origin of the amphorae that reached Xanthos and its surroundings, and the commercial activities of the city and the Lycia Region during the Hellenistic Period. Eighteen of these stamped amphora handles are of Rhodian and five of Knidian origin. The Rhodian amphora stamps recovered from the site are generally dated to between the 3rd century B.C. and the 1st century A.D., while the Knidian amphora stamps are dated to between the 2nd and 1st century B.C. Through this study, the role of Xanthos in the distribution maps of commercial amphorae of the island/islands and Western Anatolian cities that traded with the cities in the Lycian Region during the Hellenistic Period is, to some extent, established. The information on the fabricans and the eponyms which dated them, who were active in the ancient cities of Rhodos and Knidos, with which the city of Xanthos was in commercial contact, are presented here for the first time, although it is a small group.
HEROM, 2016
e journal is open to international research submitted by individual scholars as well as by interd... more e journal is open to international research submitted by individual scholars as well as by interdisciplinary teams, and especially wishes to promote work by junior researchers and new and innovative projects. Challenging research themes can be explored in dedicated issues. eoretical approaches are welcomed as much as presentation of material culture assemblages.
Mediterranean Journal of Humanities, 2013
'nın kendi uzmanlık alanlarında katkılarıyla hazırlanan eser, Güneybatı Anadolu'da, Kabalis dağlı... more 'nın kendi uzmanlık alanlarında katkılarıyla hazırlanan eser, Güneybatı Anadolu'da, Kabalis dağlık bölgesinde yer alan Balboura kentinde ve çevresinde 1984-1995 yılları arasında yapılan yüzey araştırmalarının sonuçlarını iki ciltlik bir çalışma halinde sunmaktadır.
OLBA XXIX, 2021
Antik Attaleia’nın Roma Dönemi agorası içine inşa edilen ve 16. yüzyılda camiye dönüştürülen bir... more Antik Attaleia’nın Roma Dönemi agorası içine inşa edilen ve 16. yüzyılda camiye dönüştürülen bir kilise Anadolu’daki Erken Bizans Mimarlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Popüler adı ile Kesik Minare olarak anılan yapı kullanıldığı evrelere çok farklı biçimlerde, Erken Bizans Dönemi’nde örneğin Panhagia Kilisesi, Osmanlı Dönemi’nde ise en yaygın şekilde Cumanın Camii olarak adlandırılmıştır. Kullanıldığı uzun süreçteki farklı evrelerde değişiklik ve onarımlar geçiren yapı 19. yüzyıl sonundaki büyük yangın sonrası terk edilmiştir. Kentin bilinen en büyük kilisesi olup, araştırmacılar tarafından “Anadolu Bizans mimarlığının benzersiz bir örneği” olarak tanımlanan ve ilk evresi MS 5.-6. yüzyıllara tarihlenen çok evreli yapı neredeyse tamamen Hellenistik ve Roma Dönemi yapılarından devşirilen yapı malzemesi ve sütun gövdesi, kapı çerçeveleri, arşitravlar gibi yapı donanımı ile inşa edilmiştir. Yapının Erken Bizans Dönemi’nde kullanılan donanımları arasında özellikle paye başlıkları öne çıkmaktadır. Mimarlık tarihinde benzeri bulunmayan paye başlıklarının tamamı Roma Dönemi arşitrav bloklarından oluşturulmuştur. Bu süreçte uzun yüzleri kesilerek kısaltılan ve yaklaşık kare formu kazandırılan blokların Roma Dönemi’nde şekillenen faskialı ve bezekli yüzeyleri tamamen korunmuş, yüzlerden birindeki iki faskia sarmaşık, asma dalı ve örgü motifleri ile donatılmıştır. Erken Bizans Dönemi’nde kesilen yüzler de Antik Dönem yüzlerini taklit eder şekilde bezenmiş ve iki faskiasına anılan motifler ve madalyonlar işlenmiştir. Erken Bizans Dönemi’nde işlenen yüzler ile birlikte dikey yüzeylerinin tamamında bezek içeren başlıklara teknik ve bezeksel açıdan Bizans mimarisinde benzeri bulunmayan bir görünüş kazandırılmıştır. Başlıkların haç formlu paye kollarında kullanılmaları yüzlerden birinin paye içinde kalmasına, dolayısıyla da blokların üç yönden görünmelerine yol açmıştır. Başlıklar ön ve arka yüzlerinde Roma Dönemi, yan yüzlerde ise Erken Bizans Dönemi işçiliğini yansıtacak şekilde kullanılmışlardır. Ön ve yan yüz faskiaları üzerine işlenen sarmaşık, asma dalı ve örgü motifleri yanında yan yüzlerin bazıları üzerine işlenen madalyonlar ile Antik Dönem arşitravı izlenimi yok edilmeye çalışılmıştır. Haç formlu payelerin yapının üçüncü evresinde inşa edilen kubbe nedeniyle güçlendirilmeleri, başlıkların yan yüzlerinin bu dönem itibarı ile kapanmasına ve sadece ön yüzlerinin görülebilmesine yol açmıştır. Sonraki dönemde gerçekleştirilen onarımlar sırasında özgün konumu dışında kullanılan ya da yapının geçirdiği yangın nedeniyle ön yüzleri de tahrip olan bazı başlıklar 19. yüzyıl sonunda tamamen gözden kaybolmuşlardır. Tahribat nedeni ile çok sayıda paye başlığının günümüze ulaşmadığı yapının haç formlu payelerinin galeri katında kullanılan beş blok 2017 yılı itibarı ile başlayan restorasyon çalışmaları sırasında tekrar gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu çalışmada ilk kez ele alınan bu önemli başlıklar Roma ve Erken Bizans Dönemi’ndeki konumları yanında gösterdikleri işçilik, bezek düzeni ve stil açısından kapsamlı olarak değerlendirilmektedir.
Cedrus, 2014
The architrave soffit ornamentation of the buildings of the ancient city of Rhodiapolis located i... more The architrave soffit ornamentation of the buildings of the ancient city of Rhodiapolis located in Eastern Lycia form the subject of this article. Soffits as well as other ornament hold great significance in comprehending the design of the monumental architecture of the city. Amongst architectural structures investigated through excavation to date, there are various soffit ornaments carved on the face of almost 60 architrave blocks-pieces. There are both unique designs and rare examples amongst them. The reason for the few publications concerning this matter is due to the practice of evaluating these soffits together with the related ornamental structures they belong to, and because damage has resulted in fewer of them being recovered, in comparison with other ornamental works. Although the soffits display a parallel process in their form to other ornament employed on the architectural structures they belong to, through the different kinds of ornaments they contain, they make the most diverse and richly ornamented program of a site. For this reason, studying the variety of soffits found at the same site, in neighboring cities or within the same region in their entirety would make a most considerable contribution, in particular concerning the matter of sculptors' workshops. The aim of this article is to date the soffits found in the ancient city of Rhodiapolis and to provide a general assessment concerning these soffits. Öz: Bu makalenin konusunu Doğu Likya'da yer alan Rhodiapolis antik kentinin yapılarına ait arşitrav bloklarının soffit bezemeleri oluşturmaktadır. Kentin anıtsal mimari dokusunun anlaşılmasında diğer mimari bezemelerin yanı sıra soffitler oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bugüne kadar ele geçen mimari parçalardan 60 arşitrav bloğu parçası üzerinde çeşitli soffit bezekleri yer almaktadır. Bezekler arasında şimdiye kadar rastlanılmayan ya da nadir karşılaşılan örneklerde bulunmaktadır. Konu ile ilgili yayın sayısının az olmasında soffitlerin ait oldukları bezekli mimari parçalarla birlikte değerlendirilmeleri ve tahribatlardan dolayı diğer bezekli parçalardan daha az ele geçmeleri büyük rol oynamaktadır. Ancak bezekli mimari parçalar arasında oldukça özgün bir konuma, forma ve bezeme programına sahiptirler. Soffitler her ne kadar stil olarak ait oldukları mimari parçaların diğer bezekleriyle koşut bir süreç gösterseler de içerdikleri farklı bezeme türleriyle bir yerleşimin bezeme programı açısından en fazla farklılık ve zenginlik gösteren süsleme örgesini oluştururlar. Bu nedenle aynı yerleşimde, komşu kentlerde veya aynı bölgede ele geçen soffitlerin bütünlük içerisinde incelenmesi özellikle atölye tespitlerinde büyük katkılar sağlayacaktır. Bu makalenin amacı Rhodiapolis antik kentinden ele geçen soffitlerin ait oldukları parçalar üzerinde yer alan diğer bezeklerle karşılaştırılarak tarihlendirilmesi ve Rhodiapolis soffit bezekleri üzerine genel bir değerlendirme yapmaktır.
Cevat Başaran'a 60. Yaş Armağanı Essays for Cevat Başaran's 60 th Birthday Occasion, 2019
A Group of Architrave Blocks from Antalya Old Town (Kaleiçi)
Until the end of the Ottoman period... more A Group of Architrave Blocks from Antalya Old Town (Kaleiçi)
Until the end of the Ottoman period, the defence system of the ancient Attaleia city was fortified through extensive repairs and patches, while it was particularly enlarged on the southwest by a large number of plain building blocks, pieces of columns, bases, inscribed and ornamented blocks, which were removed from other buildings including notably public buildings. The major threats in the 7thcentury AD led to measures taken at the gates as they were the weakest points of the defence system, while at the same time the entrances of the city lost their characteristic appearances due to the additions and they were extensively narrowed as if they were closed down.
As of the end of 19th century, these entrances were considerably purified from later additions and the vast majority of the high-quality spolia were moved to the newly established Antalya Museum. During the restoration works in 1958 at the Hadrian’s Arch, which was one of the most important land entrances to the city, part of this material was also removed while three blocks of architraves next to a couple of blocks and pieces of columns were left near the building. The latest comprehensive study about Hadrian’s Arch has persuasively revealed that the architrave blocks do not belong to the aforementioned building. These blocks, which have contributed greatly to the understanding of the structural background of the city, are examined within the scope of this study and recommendations are given for the building that they possibly belong to.
ANTİKÇAĞDA GIDALARIN KORUNMASI FOOD SAFETY IN ANTIQUITY, 2018
ANTİKÇAĞDA GIDALARIN KORUNMASIFOODSAFETY IN ANTIQUITYHÜLYAKÖKMEN-SEYİRCİ∗ÇİSEM ÇAĞ∗∗Öz:Yiyecek v... more ANTİKÇAĞDA GIDALARIN KORUNMASIFOODSAFETY IN ANTIQUITYHÜLYAKÖKMEN-SEYİRCİ∗ÇİSEM ÇAĞ∗∗Öz:Yiyecek ve içecekler insan yaşamı için temel bir ih-tiyaçtır. Evrimin başlangıcından beri insanlar, muhteme-len içgüdüsel olarak, tesadüfler ve deneme-yanılma yön-temi ile gıdaları muhafaza etmeye çalışmışlardır. Prehis-torik dönemlerin başlangıcında doğadan toplanan yiye-ceklerin bozulmasını engellemek amacıyla koruma ve saklama ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bazı yemek ve beslen-me kitaplarında antikçağda gıda koruma yöntemlerine kısaca değinilmiştir. Bu çalışma, bugüne kadar yapılan araştırmalar da dikkate alınarak edebi metinler, epigrafik ve arkeolojik verilerin bir arada değerlendirilmesi, konu-nun kapsamlı bir şekilde araştırılması ve bilinen yöntem-ler yanında antikçağda kullanılan ancak günümüzde ar-tık kullanılmayan yöntemlerin genel olarak değerlendi-rilmesini amaçlamaktadır. Prehistorik Dönem’de yiye-cekler için tümüyle doğaya bağımlı olan insanlar, zaman içerisinde hammaddelerin de el verdiği ölçüde, yiyecek/içeçek miktarı ve çeşitliliğini arttırmıştır. Bu dönemde insanlar birçok hayvan türünü avlamış ve aynı zamanda doğadan meyve, bitki ve baharat gibi ürünleri toplamış-lardır. Başlangıçta yiyecekleri nasıl koruyacağını bilme-yen insanoğlu, onları mümkün olan en kısa sürede tüket-mek zorunda kalmıştır. Ancak zamanla öğrenilen koru-ma yöntemleri diğer kent ve bölgelere sözlü olarak ya-yılmıştır. Bugün kullanılan yiyecek koruma yöntemleri-nin bir bölümünün antikçağ öğretileri ile birebir örtüş-tüğü de gözden kaçmamaktadır. Antikçağda tuzlama, kurutma, tütsüleme, fermantasyon, salamura ve tatlan-dırma gibi yöntemler kullanılmıştır.
Uploads
Papers by Hülya KÖKMEN SEYİRCİ
Eserler mimari ve mimari işlevi olmayan taş eserler olarak ikiye ayrılmış ve kendi grupları altında incelenerek katalog oluşturulmuştur. Eserlerin tipolojik özellikleri dikkate alınarak analojik olarak genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Eserlerin bir bölümü, üzerlerinde herhangi bir bezeme içermemesinden dolayı tarihlendirilememiştir.
Until the end of the Ottoman period, the defence system of the ancient Attaleia city was fortified through extensive repairs and patches, while it was particularly enlarged on the southwest by a large number of plain building blocks, pieces of columns, bases, inscribed and ornamented blocks, which were removed from other buildings including notably public buildings. The major threats in the 7thcentury AD led to measures taken at the gates as they were the weakest points of the defence system, while at the same time the entrances of the city lost their characteristic appearances due to the additions and they were extensively narrowed as if they were closed down.
As of the end of 19th century, these entrances were considerably purified from later additions and the vast majority of the high-quality spolia were moved to the newly established Antalya Museum. During the restoration works in 1958 at the Hadrian’s Arch, which was one of the most important land entrances to the city, part of this material was also removed while three blocks of architraves next to a couple of blocks and pieces of columns were left near the building. The latest comprehensive study about Hadrian’s Arch has persuasively revealed that the architrave blocks do not belong to the aforementioned building. These blocks, which have contributed greatly to the understanding of the structural background of the city, are examined within the scope of this study and recommendations are given for the building that they possibly belong to.
Eserler mimari ve mimari işlevi olmayan taş eserler olarak ikiye ayrılmış ve kendi grupları altında incelenerek katalog oluşturulmuştur. Eserlerin tipolojik özellikleri dikkate alınarak analojik olarak genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Eserlerin bir bölümü, üzerlerinde herhangi bir bezeme içermemesinden dolayı tarihlendirilememiştir.
Until the end of the Ottoman period, the defence system of the ancient Attaleia city was fortified through extensive repairs and patches, while it was particularly enlarged on the southwest by a large number of plain building blocks, pieces of columns, bases, inscribed and ornamented blocks, which were removed from other buildings including notably public buildings. The major threats in the 7thcentury AD led to measures taken at the gates as they were the weakest points of the defence system, while at the same time the entrances of the city lost their characteristic appearances due to the additions and they were extensively narrowed as if they were closed down.
As of the end of 19th century, these entrances were considerably purified from later additions and the vast majority of the high-quality spolia were moved to the newly established Antalya Museum. During the restoration works in 1958 at the Hadrian’s Arch, which was one of the most important land entrances to the city, part of this material was also removed while three blocks of architraves next to a couple of blocks and pieces of columns were left near the building. The latest comprehensive study about Hadrian’s Arch has persuasively revealed that the architrave blocks do not belong to the aforementioned building. These blocks, which have contributed greatly to the understanding of the structural background of the city, are examined within the scope of this study and recommendations are given for the building that they possibly belong to.